• Sevginin Kaynağıdır ve Çok Sever
Allah “ Gizli bir hazineydim, sevilmek istedim ” derken, sevgilerin başı ve kaynağı olduğunu, herşeyi sevgiden yarattığını ve bu sevgisinin de yukarıdaki bilgiler ışığında kendinden kendine olduğunu anlatmaktadır.
Allah, kendine olan sevgi ve aşkından bir maşuk yaratmak istemiş, bu isteğini gerçekleştirmek için önce Hazret-i Peygamber'i ruhen yaratmış, daha sonra kâinatı ve ondan da Hazret-i Muhammed'i maddeten yaratıp, ona, “Habibim” demiştir. Habibim dediği de aslında, Muhammed aynasında gördüğü Kendi'nden başkası değildir. Onun için;
“Âşık maşuk bir olunca
Aşktan başka bir şey var mı”
denmiş, bu suretle, hem bu gerçeğe, hem de Allah'ın bir adının aşk olduğuna işaret edilmiştir.
Allah, kâinatı muhabbetinden ve kendini bildirmek için yaratmıştır. O'nun kendi kendini tesbih ettiği: “ Semalar ve arz Allah'ı tesbih etmektedir ” <57-1> , kendi kendini andığı “ Zikredeni zikrederim ” <2-152> ve kendi kendini sevdiği “ Seveni severim ” <5-54> âyetlerinden anlaşılmaktadır. Kendinden başka varlık olmadığına göre, bu sözleri aynadaki görüntüsüne söylemektedir.
“Herşey kendinden kendine olduğuna göre, aynada kendini görmesine ne lüzum vardı” diye bir soru akla gelebilir. Bu sorunun cevabını insan kendinden verebilir. Çünkü, kalbimiz bir ayna olduğu ve kâinat diye görünen bizden yansıdığı halde, biz nasıl kâinatı görmek istiyorsak, O da öyle yapmıştır.
Allah, sevgilerin başı ve sonu olduğuna, biz de o sevgi kaynağından çıktığımıza göre, dönüşümüz yine O'na olacaktır. “ Biz Allah'tan geldik ve sonunda O'na döneceğiz ”<2-156> âyeti bunu anlatmaktadır.
Şundan emin olmamız gerekir ki, Allah bu kadar değer verdiği kulundan kolay kolay vazgeçmez. Onun için kullarına bazı vaatlerde bulunmuştur. Bunlardan biri “ Ben benden ötürü kalbi kırık olanların yanındayım ”, çok önemli olan bir diğeri de “ Rahmetim gazabımı geçmiştir ” şeklinde olandır.
Bu durum aynen bir babanın (velev ki, hayırsız bile olsa) çocuğundan; bir bahçıvanın, yetiştirdiği bir ağaçtan vazgeçemeyişine benzer. Allah, kulunu bir süre için sıkıntılı âlemlere soksa bile, sonra yine onu Rahmaniyete çeker. Bunu yapabilmek için de kulunu zora sokmaktan kaçınmaz. Onun için, O'nun yaptığı her şeyde bir hayır aramak gerekir.
Allah, bu kadar severek ve överek yarattığı kuluna karşı aşırı derecede kıskanç davranır ve kulunun, nazarını başka tarafa çevirmesini istemez. Hazret-i Âdem'i, (Tevhitten ayrılıp, dikkatini sıfat mertebesinde olan Havva'ya çevirdiği için) cennetten çıkarması, bunun ispatıdır. O'nun bu kadar hassas olduğunu bilen bizim de çok dikkatli olmamız ve çocuğumuzu severken bile, onu kendi çocuğumuz olarak değil, Allah'tan bir nimet olarak sevmemiz icab eder. Kur´an'daki Hazret-i İsmail'in kurban edilmesi kıssası da, Allah'ın “Çocuğunu sev, ama onun benden zâhir olan emrim olduğunu bilerek sev” mesajı olarak algılanmalıdır.
Bu ikazlara rağmen, Allah kimseyi korkutmaz. Korkuyu yaratan insanlardır, yani biziz. Nasıl ceza kanununun ağırlaştırılmasından suçlular korkarsa, biz de kendimizi suçlu hissettiğimiz için korkarız. Korkudan kurtulmanın yolu; O'ndan uzaklaşmamak ve “yakarsan yakıver” yahut “canımı alırsan alıver” demekten geçer.
Allah'la dost olanın korkusu kalmaz. Böyle olduğunu da Allah “ Allah'ın velileri için asla korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar ” <10-62> diyerek ifade etmektedir. Allah, suçlu kullarının dahi umutsuzluğa kapılmamaları için “ Benim rahmetimden ümit kesmeyin ” <39-53> dediğine göre, insan, Allah'tan değil, kendinden korkmalıdır.
<< Bir Önceki Bölüme Dön | Başa Dön | Bir Sonraki Bölüme Geç >>