YANSIMALAR
TOPLULUĞUNA
sitemize verdiği
destek için

TEŞEKKÜR EDERİZ
  Kitaplar > Kitaplardan Seçme Tümceler
 Sf :   2 / 20
 

 

  • Teşbîh , Hakîkat 'tir ve din olarak İsevîlik 'te ortaya çıkmıştır. İsevîlik'te Hakîkat'ten yâni teşbîh'ten başka bir şey olmadığı için, onlar Allah'ı İsa'da görürler.
  • Hristiyanların " kutsal rûh " diye adlandırdıkları Allah, miratullah olan insân-ı kâmil'dir.
  • Mûhammediyet, yâni İslâmiyet ise tenzîh ve teşbîh'i kendinde toplayan " maarifet " dinidir. Tenzîh'te teşbîh şühûd , teşbîh'te tenzîh ise vücûd 'tur. Tenzîh, ancak ilim gözüyle yâni basîret gözü yle veya kalb gözü yle görülebilir. Teşbîh, Allah'tan başka mevcûd yoktur demektir.
  • İlâllah : Allah'a ; Alâllah : Allah üzerine ; Billâh : Allah ile ; Hânillâh : Allah'tan ; Fillâh : Allah'ta ; Maâllah : Allah'la ; Lillâh : Allah için.
  • İnsân, burada görülen şekil değil, o şeklin içindekidir yâni akıl 'dır, rûh 'tur. Bunlar da Nûr yâni mânâ dır.
  • Hannân , "kâbe-i muazzama" olan kalb'e ; Mennân ise, kudûs'e işarettir.
  • "Âşıklar mihrâbı " vech-i didâr "dır ; Zâhid ler mihrâbı kuru divardır."
  • İnsânın insânlığını bilmesi, teşbîh, yâni ' âyat-ı müteşabihat' olmasıdır. Çünkü, artık Allah'ın sıfâtlarıyla sıfâtlanmış, hûy larıyla hûylanmıştır. Tenzîh ise ' âyat-ı muhkemat'tır ve kevniyet le ilgilidir.
  • Teşbîh'te tenzîh'i, tenzîh'te teşbîh'i zevk etmek, " tevhid " dir.
  • Sırf tenzîhte kalanlar, küfür de, sırf teşbîhte kalanlar ise şirk 'tedir. Tenzîh ile teşbîh arası, yâni " berzah " , insânın kendisidir.
  • İsa'nın Rûhullah olarak anılması, O'nun dünya ile hiçbir bağlantısının kalmaması, yâni dünyevi kayıtlardan kurtulmuş olmasıdır.
  • "Hâlik" kelimesi, " ha " harfiyle, mahlûk kelimesi ise " mîm " harfiyle başlar ; mahlûk'ta "ha" harfi içte kalmıştır ki, burası, O'nun "Biz ona şâh damarından daha yakınız (50/16)" dediği yerdir. Mahlûk, O'nun dışarı çıktığı yerdir, yâni sıfâttır, O da sıfâtıyla görülür.
  • Gayb , nasıl görülecektir ? Gayb, dış gözle görülmez. Onu görmek için "ilim-gözü" , "bilgi-gözü" , veya "kalb-gözü" denen "basîret-gözü" nün açık olması gerekir. Basîret-gözü açık olanlar, Allah'ı her yerde ve her şeyde görürler. Ancak, bu görüşte "merkez" kendileridir.
  • Allah bizi sevgiden yarattığına göre " amaç " sevgi' dir .
  • Allah'ın görünmezlik keyfiyeti, Ahadiyet âlemine aittir, Vâhidiyet âleminde görülür.
  • Allah'ta, 'ihlâs sûre'si hükmünce, ' gelmek ' ve ' gitmek ' yoktur.
  • İnsanı insân yapan düşünce dir.
  • Allah'ın peygamberlerine tecellisi, meşreblerine göre olmuştur. Örneğin : Nûh 'a su'dan, Mûsa 'ya ateşten tecelli etmiştir.
  • "Ahad" tümü, Vâhid ise tüme ait bir parçayı ifade eder. Ahadiyet ve Vâhidiyet birer deniz olarak algılanacak olursa, " bahr-ı Ahadiyet " (Rahmâniyet-denizi), ve yemmi Vâhidiyet (Rahîmiyet-denizi) adıyla anılır. Bunlardan ahadiyet-denizi'nin suyu acı, Vâhidiyet-denizi'nin suyu ise tatlıdır. Bütûn 'da olan " Ahad " , zuhû r'da olan Vâhid 'dir.
  • Şehâdet âlemindeki her zerre Vâhid, yâni bir'dir, bu nedenle her zerre " Enel Hakk " demektedir.
  • Her insân ayrı bir "ismin" değişik şiddette etkisi altındadır ve bu nedenle, bir insân bir diğerinden farklıdır.
  • Zât, lezzât 'tır.
  • Ali Rahmâniyet, Mûhammed Rahîmiyettir. İkisinin tevhîdi ise "Ahad" dır.
  • Allah'ın zâtından başka her şey çifttir. Zât'ı tek olduğuna göre, çift olan her şey, sıfât mâhiyetindedir. Zât'ın bilinebilmesi için, biribirine karşıt olan sıfât ikiliğine ihtiyaç vardır. İlâhi kanun olan bu ikiliğin, bir nizam dahilinde yürümesine de "şeriât" denir.
  • Şeriât, tevhîd'de birliği isbat ederken, sıfât âleminde de " kutbiye t" i meydana getirir. Kutbiyet, tüm kâinatta geçerli bir kuraldır. Dünyanın da dahil olduğu, en küçük küreciklerde bile, kuzey ve güney olmak üzere iki kutup vardır.
  • İkilik, zıtlık veya kutuplaşma olmasaydı ne olurdu ? Hareket durur, hayatın devamlılığı ortadan kalkardı. Biz de bu ikilik sayesinde "idam" olup Âdem'e, "icâd" olup mevcûd'a gelmedik mi ?
  • " Vav " , Velâyet , Allah'a bağlılık , Velî 'lik mâkamıdır.
  • " Teslis " (üçleme) deki unsurlardan ikisi bilindiğinde üçüncüsü kendiliğinden ortaya çıkar. Teslis, islâmiyette, "Allah-Mûhammed-Ali" ; Hristiyanlıkta, "Baba-Oğul-Kutsal Rûh" ; cemiyet hayatında ise, " Baba-Anne-Çocuk" üçlüleri şeklindedir. Tasavvufta, "Bir'in evveli üç'tür" diye bilinen kuralın aslı budur.
  • Zâti sıfâtlar : Vücûd , Kıdem , Beka , Vahdaniyet , Muhalefetün lil havadis , Kıyâm bi nefsihi .
  • Subûti sıfâtlar : Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Semî, Basâr, Kelâm, Tekvîn .
  • Allah zâti açıdan ele alındığında, " Cûd " (karşılık beklemeyen cömertlik) iken, sıfâta inişte bir " vav " alıp " Vücûd " olmuş, bilâhere buna bir de " mîm " eklenmesiyle, " mevcûd " olarak insânda tecelli etmiştir.
  • Allah'ta olana " Kudret ", insânda tecelli edene ise " kuvvet " denir.
  • Parmakların boyları farklı olduğu için onları, dışta bir hizaya getirmek mümkün değildir. Ama içe doğru büküp, yumruk yaptığımızda, hepsinin bir hizaya geldiğini görürüz. Bu durumda "birlik" , yahut eşitlik sağlanmış ve bu birlikten de ekstra bir güç doğmuştur. Ancak, bu kez isim değişmiş ve parmakken yumruk olmuştur.